Hava sıcak, güneş pırıl pırıl, gökyüzünde güneşten esmerleşmiş birkaç da bulut. Vapur görünüyor bembeyaz teniyle ve boğuk boğuk bir öksürükle iyice yaklaşıyor. Denizin iyot kokusunu bastıran yoğun yosun kokusu ciğerlerimi yakıyor. Martılar konuyor omuzlarıma, kanatlarından köpük damlayan martılar. Güvertenin kıç tarafına oturuyorum, en sakin en boş orası görünüyor. Yanımda çok fazla insan olsun istemiyorum, düşüncelerime kulak misafiri olmalarını da. Her şey ne kadar tanıdık ve bir o kadar da yabancı.
Deniz geri geri gitmeye başlıyor. Martılar, vapurla yarış edercesine kanat çırparken, birileri fotoğrafını çekmeye çalışıyor. Biri gazetesini okurken, dökülen susam parçalarını elliyle ittiriyor. Biri diğerinin gazetesine göz dikmiş, tostunun uzayan kaşarıyla mücadele ediyor. Bir diğeri dalmış uzaklara, kim bilir neler düşünüyor. Kimileri yan gözlerle bakıyorlar birbirlerine. Çaycı çocuk martı gibi süzülüyor güvertenin bir ucundan biri ucuna, tepsideki çay bardakları dans ediyor. Bir hayli uzun zaman oldu aslında. Her şey ne kadar tanıdık ve bir o kadar da yabancı.
Aslında bir an da tanıyamamıştım belki de. Biliyorum olası olmayan, havada süzülen bir vapur gibi. Ama görmediğim halde tanıyorum. Hiç bakmadığım halde görüyor, uzaklardan gelen bu kokunun tadını biliyorum. Köpüklerin denizle kucaklaşması gibi, sarılabiliyorum ruhuna. Hakkında çok az şey bildiğim belki de hiçbir şey bilmediğim birini nasıl tanıyabilirdim ki? Nasıl bu denli sarpa sarardı dalga denizi? İnsan dokunmadığı halde bu denli hissedebilir mi, sesine dahi dokunamadığı birini? Bırak dokunmayı göz göze bile gelmediği birini böyle tanıyabilir mi? Ama tanıyorum bu ellleri, bu ellerde ki çizgileri. Yabancısı olmadığım bu soluğu, soluğunun içinde ki nefesimi tanıyorum. Biliyorum bu bedeni, bedenin içinde ki bu gezintiyi. Önce ki hayatımdan biri miydi? Yoksa yine mi çıkıp gelmişti? Aslında çok iyi tanıdığım ama bir o kadar da yabancı olduğum sen misin, ben mi? Ben, ben de miyim, ben sen de miyim? Vapur denizi yara yara gidiyor, dalgalar vapura inat çarpıyor. Kalbime dolanı, aklım almıyor.
Güverte de martı sesleri yükseliyor, iskele görünüyor. Vapur yavaşladıkça, duygularım hızlanıyor. Hangi iskeleye yanaştığının hiçbir önemi yok, rüzgarın saçlarımı dağıtmasının da. Martılar elimden tutuyor inerken, yine o yosun kokusu ciğerlerimi yakıyor. Kalbimin hızlı adımlarının aksine yürüyorum yavaş adımlarla. Her şey ne kadar tanıdık ve bir o kadar da yabancı…
A.Tamakan
Ahh bu deniz, geri geri gitmese iyi olmaz mıydı.. Çok güzel olmuş.
BeğenBeğen
Teşekkür ederim, bakarsın bir gün ileri de gider. 🙂
BeğenBeğen