” O Korçare, o hiç fare…” diyor Arnavutlar. Anlamı ise evleneceğin kız ya Korça’lı olsun yada hiç olmasın. 🙂
Ata topraklarım olan Korça’ya çok büyük bir heyecanla ve merakla gittim. Evet Arnavutluğa ilk geldiğim zamanlarda bir çok kişi anlatmıştı; çok güzel, temiz ve kültür şehri diye ama görmek bambaşka benim için, ne de olsa dedelerim burada doğmuşlardı. 🙂
Şehre ilk girdiğim an tüylerimin diken diken olduğunu hissettim sadece.
O daracık, Arnavut kaldırımlarıyla döşenmiş ve belli bir intizam içinde iki katlı evlerle inşa edilmiş sokakları muhteşemdi. Evet koca bir şehir tamamen kasaba havasındaydı. Şimdi anladım Tiran da boşuna söylememişlerdi, Arnavutluğun Paris’ i diye Korça için. Mis gibi, tertemiz, bazı binaları eski ama temiz, insanları elit, güler yüzlü, misafirperver.
Korça (Görice), Arnavutlukta müslüman bir şehir merkezi oluşturmak amacıyla Osmanlılar tarafından kurulmuş ve 1486’da Görice’nin 7 km. kuzeyindeki Boboştit-sa köyü de bu bölgede ki önemi nedeniyle de II. Bayezid tarafından İlyas Bey’e mülk olarak verilmiş. İlyas Bey burada 901’de (1495-96) hâlâ mevcut olan âbidevî kubbeli bir cami yaptırmış. İlyas Bey Cami olarak adlandırılan bu cami 1992’de Arnavutluk’ta komünist diktatörlüğün yıkılmasından sonra yeniden oluşan müslüman cemaatin ibadethanesi olarak yaptırılmış. İlyas Bey burada bir de hamam yaptırmış. Arnavutluğun en büyük Arnavut asıllı Osmanlı yazarı
Şemseddin Sami de Kâmûsü’î-a’lâm adlı eserinde cami, medrese, imaret ve İlyas Bey’ in II. Murad’ın kızı Hundi Hatun’la evlendiğini ve İstanbul’da Mîrâhur Camii’ni yaptırdığından bahsetmiştir.
Şemseddin Sami, ki uzun uzun anlatılması gerekilen bu yazar ilk Türkçe sözlük Kamus-ı Turki’nin ve ilk Türkçe roman Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ın yazarıdır. Aslen Arnavut olduğu ve Arnavut sorunlarıyla yakından ilgilendiği halde, Osmanlı devletinin modernleşerek güçlenmesini savunmuş, bunun için imparatorluğun ortak dili olan Türkçenin önemini vurgulamıştır. Türkçeyi incelemek, modernize etmek, geliştirmek ve öğretmek alanlarında, yalnız kendi çağında değil, tüm dönemlerde, Şemseddin Sami kadar emek vermiş kimse getçekten azdır. Söylediğim gibi Şemseddin Sami’yi uzun uzun anlatmak gerekir.
Bir diğer tarihi ve kültürel yapı ise, XIX. yüzyılın ilk yıllarında kurulan Turan Bektaşî Türbesi ve 1293 (1876) tarihli başka bir türbe ayakta kalan İslâmî yapılardandır. Bektaşîler 1992’den sonra tekrar dinî inançlarını yaşamaya başlamışlar. Son zamanlarda (1996) Arnavutluk’taki Bektaşîliğin İslâm’dan ayrı müstakil bir dinî cereyan olarak ilân edilmiş. Şehrin güneydoğusundaki görkemli Melçan Bektaşî Tekkesi komünistlerce tahrip edilmiş ve henüz yeniden inşası gerçekleşmemiş. Ancak bu türbe hala ziyarete açık bulunuyor.
Korça, Arnavutluk’un en önemli kültürel merkezlerinden biridir. 1887 yılında arnavut dilinde ilk okul Korça da açılmış. O dönemde Korça, kız okuluna sahip olan tek şehirmiş. Bu nedenle de hala kültürün merkezi olarak adlandırılıyor. İlk arnavut okulunun bulunduğu bu bina mimari açıdan büyük öneme sahiptir.
Kasaba havasında olan bu şirin, tertemiz, neredeyse tamamı Arnavut kaldırımlarıyla bezenmiş bu muhteşem şehirde ki diğer önemli tarihi yapılarda birbirinden güzel. Osmanlı döneminden kalan Korça Eski Çarşını, 29 metre uzunluğunda ki saat kulesini, Arnavutluk’un önemli markalarından Birra Korça’nın tarihi fabrikasını, Shen Gjergji Meydanını, Rinia Parkını, Arkeoloji müzesi, Ngjallja Kilisesini (ki çok ihtişamlı duruyor) de bire bir görmek gezmek inanılmaz keyifliydi.
Korça, ata topraklarım, dedelerimin yaşadığı sokaklarda soluduğu havayı solumak bile muhteşemdi…!!! Seneler seneler sonra, İstanbul’da yaşayan ikinci kuşak Arnavut olarak tekrar ata topraklarına dönmek, Korça’ da olmak…
A. Tamakan