Üç sene bitti… İlk senemizi hatırlıyorum da aylarca hatta tam tamına bir sene sınıfın içinde, kapısında, öğretmenler odasında ve okulun bahçesinde bekledim. Bıkmadan, yılmadan, usanmadan…Son iki ay bahçede beklerken ellerimin soğuktan morardığı günleri hatırlıyorum… Okulun kafesinde ki Lili’nin su kaynatıp, pet şişeye koyup ” al bununla ısın biraz” dediği günleri…Yeter ki oğlum öğrensin, okulunu sevsin, başarıyla devam etsin diye… Ve… daha bir çok şeyi. İnsanların yanlış yapıyorsun, bekleme okulda, bu kadar da olmaz dediği günleri… Kimsenin sebebini sormadığı, anlayamadığı, sadece küçük bir çocuğun yaptığı kapristen ibaret olduğunu sandıkları ve söyledikleri günleri… Herkesin lafta, ne zaman istersen yanındayız dediği, yanımızda olanların da menfaatleri karşılığında yanımızda olduğu, ancak bunu bir sene sonra anladığım günleri.. Oysa ki küçücük oğlumun aylarca beklediği, gelmediğini gördüğü, onca şeyi küçücük aklıyla ama kocaman yüreğiyle az çok anlayabildiği ve güven duygusunun nasıl yerle bir olduğunu anladığım, bildiğim ve bu nedenle güvenini kazanmak adına onu beklediğim günleri… Onun küçücük yüreğinde ki kırgınlığın, ellerimde ki morluklardan kat be kat daha çok acıdığını bildiğim günleri…Bir çocuk doğduğu günden itibaren ilk ve en çok annesine güvenirken, çocuğumun annesine bile güvenini kaybedip, ya sende gidersen ne yaparım ben dediği günleri…
Bu nedenle 4 ay boyuca, her gün 6 saat hiç oturmadan, tuvalete dahi gitmeden, “bak buradayım ben, gitmiyorum” dercesine, sınıf kapısının önünde beklediğim günleri…Okuldan çıkıp, her eve geldiğimizde “yine bir başınayız, evde başka kimse yok” diyerek üzüldüğü, sitem ettiği günleri…Şimdi düşünüyorum da öylesine zordu ki ama tüm bunlara rağmen diyorum ki “ne iyi yapmışım da oğlumun her anında yanında olmuşum”…Benimle birlikte -aklının zaman zaman aldığı, çoğu zaman alamadığı halde-bir çok sıkıntıyı yaşayan çocuğumu bir sene okulda beklemişim çok mu…
Anne oğul bir başımıza, tek başımıza o zamanlar da dilini, yerini, yurdunu hiç bir şeyini bilmediğiniz bir ülkede yaşamak… Alışveriş yapmaya çalışmak, okula gitmek, arkadaşlar edinmek, hastalanmamak için dişimizi tırnağımıza katmak, çünkü bizim için hastanede derdimizi anlatmak, samanlıkta iğne aramaktan daha zor olan günleri… Her gün, her şeyi beraber yaptığımız halde haftanın bir gününe bugün anne& oğul günü adını verip, o gün tüm gün birlikte dışarıda gezdiğimiz, aslında bir diğerinden farkı olmayan günleri….Çocuk aklı işte, o günün farklı olduğunu düşünüyor, yada ben öyle sanıyordum…Bilmiyorum… Acısıyla, tatlısıyla bir çok şeyi yaşadık ve öğrendik… Öğrendikçe güçlendik… Güçlendikçe birbirimize her şeyi yapabileceğimizi, başarabileceğimizi öğrettik…
Şimdi tüm bu yaşananlardan geriye zaman zaman hüzünlendiğimiz ama çoğu zaman güldüğümüz anılarımız var…Hala delice bitmeyen umutlarımız, hayallerimiz, yapacaklarımız var… Zaman zaman üzülsem yada hastalansam, “amaan biz neler atlattık, bunu mu atlatamayacağız, sen çok güçlüsün” diyen kocaman yürekli bir evladım var…
Herkesin olduğu gibi benimde çok hatalarım, yanlışlarım, yanılmışlıklarım oldu. Bu nedenle de her zaman her konuda mütevazi olmaya çalışırım ancak anneliğim konusunda asla mütevazi olmayacağım… Çünkü anne demek, bir çocuğun karnını doyurup, yıkamak, tırnaklarını kesmek, ödevlerini yaptırmak, problemleriyle ilglenmenin çok ötesinde…
Velhasıl bu vesileyle de başta ANNEME, BABAMA, en büyük destekçim KARDEŞİME, canım kardeşlerim Senem’ime, Gizem’ime, Yasemin’ime, burada ki süreç boyunca bize anlayış gösterip bir çok şeyi anlayışla karşılayıp aylarca okulda kalmama müsaade eden okul sahibimiz Fatime Masha’ya, okul müdürümüz Adriatika’ ya, canımız öğretmenimiz Olsa Pula’ya (tüm öğrencilerine bir psikolog, bir anne gibi sakin, böylesi güzel bir tavır ile yaklaşan bir öğretmen daha tanımadım), sabahları keyifle kahve içtiğim ve rahat rahat Türkçe konuşabildiğim canım öğretmenimiz ve arkadaşım Silva’ ya ve diğer tüm öğretmenlerimize ( hepsi arkadaş, kardeş gibi davrandı bize), üç sene boyunca her hafta arayıp “bir şeye ihtiyacın var mı” diye soran Doğan Çil’e ve oğlu Aslancan’a, her sağlık problemimiz olduğunda yanımızda olup yardım eden Denisa Rrushi’ye, herkesin tek tek dökülüp gittiği ama her hafta bir kere yazmasa, sormasa rahat edemeyen Zade’mize ve son bir senedir yanımızda olan, benim için çok özel olan, oğluma ağabeylik yapan, yeri geldiğinde baba gibi davranan Denis’imize çok teşekkür ediyoruz… Ve sizi çok seviyoruz…
Oğlum, bir tanem, meleğim, çiçeğim, böceğim, hayata tutunma sebebim, her şeyim ve benim minik beyaz kuzum… Seninle gurur duyuyorum… Küçücük ama kocaman kalbinle, yaşadığımız onca şeye rağmen, gösterdiğin başarı, azim, sabır ve anlayışın için seninle gurur duyuyorum… Hep sorarsın ya “gerçekten mi anne”… Evet meleğim “gerçekten seninle gurur duyuyorum ve seni çok seviyorum”…😊
Aylin Tamakan